28 Nisan 2015 Salı

"Çocukluk Yıllarımın Baba figürüydü"

"Çocukluk Yıllarımın Eksik Kalan Baba Figürüydü"

Emel SUNGUR

Değerli konuklar, kıymetli hocalarım, bugünümüzü sağlayan büyük insanlar öğretmenler, örgüt temsilcisi canlar bizleri bir araya getiren hocam, babam ve ayni zamanda yoldaşım Nedim Şahhüseyinoğlu’na, bu toplantıyı bu mekânda gerçekleştirmemize ön ayak olan Pir Vakfı önceki dönem genel başkanı Mustafa Selmanpakoğlu’na ve İMO’ya teşekkür ederim.

   Şimdi kısa bir yaşam öyküsü ile yolculuğumu sizlerle paylaşacağım; bir yıl geçti 20 yılın neredeyse her gününü beraber geçirdiğim hocamdan ayrılalı.
Bizler dünyaya gözlerimizi açarken bu dünyaya yolcu olarak gelmişizdir ve ilk dünyaya geliş çığlıklarımız belki de ilk isyanımızın işaretidir, hatta çığlığımın uzun olması nedeni ile küçükken bana “senin isyankarlığın çığlığından belliydi” derlerdi. Yolcuyuzdur bu binlerce yolun içinde ama ilk tercih ettiğimiz yola aklımız erince çıkarız. Dünyaya gelmeden önce sizden dilinizi, teninizi, inancınızı, cinsiyetinizi sormazlar öylece doğarsınız belki bu özelliklerimiz ilerideki yıllarda sizlerin mağduriyetiniz olarak ortaya çıkar. Ama biraz dünyayı tanıdığımızda yollarımızı daha net görürüz işte benim ilk gördüğüm yollardan biri 6 Mayıs’tı ve ortaokul öğrencisi olarak ilk eylemim ilk boykotumdu. O gün meğer Nedim ağabeyle tanışmışız, o gün biz ve ikinci tanışıklığımız bir siyasi partinin ayrı illerde yönetim kurulu üyesiyken ortaya çıktı. Demek ki isyankârlar buluşmuştu ve parti yönetimi biri Anadolu’nun ortasında Ankara’da, biri de Malatya’da yönetimde olan ikimizi de görevden almıştı. Yani uslu değildik isyanımız vetoya neden olmuştu ama birbirimizden sadece gazete sayfalarında haberimiz oldu. Ve en son, en acı, en kalıcı kavuşmamız 2 Temmuz yangınından sonra oldu. Son ayrılık günümüz 25 Nisan’a kadar süregelen bir yolculuktu.
Biz Nedim ağabey ile Alevi Örgütlenmesi tarihinde gönül terazisinde bir denge olduk. Toplumun diğer mağdur kesimleri ile yürümeyi ilke edindik, bunu örgüte sunduk, ısrar ettik yalnızlaşma değil bütünleşmenin önünü açtık diye düşünüyorum. Tekrar 6 Mayıs’a geri dönersek benim için isyan, direnme ve kavga günümün başlangıç tarihiydi ve o günden bugüne 44 yıl bitti son 20 yılda Nedim ağabeyim beni eğiterek yoğurdu, hamlıklarımdan uzaklaşmama yardımcı oldu, gönülleri birlemeyi öğrendik. Ve çok gizli gizli ağladık, az da güldük. Çok oturup dertleştik, çok paramızı denkleştirdik.
Nedim ağabey bacılarını çok severdi, kadın komisyonu onun için hem bacı hem de örgütün direğiydi. Kan bağı ile bacı olan bacılarının yerini birazda bizler doldurmaya başlamıştık. Bilmem ve hatırlamam ki Nedim ağabey eylemimize katılmasın, çiçek getirmeden gelsin, bizle afiş taşımasın ve bizi yalnız bıraksın hiç olmadı böyle bir şey kızardı bizi yalnız bırakanlara çok özel anılarım vardı ama birini sadece onunla paylaşmıştım PSAKD Genel Merkez yöneticisi iken bir arabaya bindirilip gece geç saatlere kadar dolaştırılmış idim, yönetim kurulu toplantısından birlikte çıkmıştık ama bu ayrılınca olmuştu çok kızmıştı kendine beni yalnız bıraktığı için...
Sivas davasının ilk mahkemesinde yediğim dayağın çürüklerini sırtımı açıp gösterdiğimde gözyaşları ile tanışmıştım. Kitaplarından birini yazarken benden bir şiiri kitap kapağı için önermemi istemişti, ben de Nazım Hikmet’in “bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson” şiirini önermiştim ama Nedim ağabey bu ya, inatçıya şiirdeki “Robson” adını” Robinson” yaptı ve bütün uyarılarıma rağmen asla değiştirmedi.
Bir sevimli anımız da son yıllarda panellerde geçiyordu zaten son günlerinden 5-6 gün önce Keçiören Eğitim- Sen paneline birlikte gitmiştik, birde unutamadığım Bilkent paneli vardı “Maraş Katliamı” ile ilgili gençler çağırmıştı birlikte gitmiştik o yıllar kulakları az duymaya başlamıştı, ben salonun orta yerinde durup adeta anında çeviri yapıyordum. Duymadığı için gençler soru soruyor Nedim ağabey “Emel ne soruyor” diyor ben soruyu anlatıyor Nedim ağabey yanıtını veriyordu. O panelde ikimizde çok yorulmuştuk.
Gezi eylemlerinin yorulmaz eylemcisiydi yine ayağını sürterek her gün her eylemde vardı, son yediği biber gazı gözlerini kan çanağına çevirmişti ama vazgeçer mi inat adam!
Ve Pir Sultan örgütlenmesinin ilk yılları şubelerin açılması… Tokat şube ilk şubelerimizdendi ve çok ilgi vardı ama bir de sorun vardı şubeye gençler gelince dernekten dedeler çıkıyor dernekten, dedeler gelince dernekten gençler çıkıyordu. Birlikte gittiğimiz çok kalabalık bir toplantıda gençlere döndü “adımlarınızı küçük atın” dedi, dedelere döndü “adımlarınızı biraz büyültün” dedi. Tokat şubemiz en güçlü şubemiz olarak yola devam etmektedir. Ayni gün bacılara seslenmişti beni anlatırken, “Emel bacı evine hırsız gibi giriyor, hırsız gibi çıkıyor” dedi hangi saat, hangi zaman olursa olsun önemli olan örgütte hizmettir diyerek anlatmaya devam etti, eşime saygı duyduğunu mutlaka ifade ederek...
En çok verdiği örneklerden biride Fakir Baykurt’un “uzağı ve tuzağı görmek” örneğiydi.
Yıllar geçti Nedim ağabeye dede diyen örgütte büyüyen çocuklar avukat, eczacı oldular.
Binlerce anı var anlatılacak, ancak sizin de çok vaktinizi aldım kısacası. Nedim ağabey sadece ağabeyim değildi çocukluk yıllarımın eksik kalan baba figürüydü, hocamdı, yoldaşımdı.
Nedim ağabeyin siyasi duruşu, yaptığı işleri, örgütteki emekleri elbette başkaları tarafından anlatılacaktır ancak benim gönlümün çok büyük bir bölümünü dolduran bu çınar ile olan duygu bağlarımı dilimin döndüğünce sizlerle paylaşmak istedim. Muhabbet her daim bizlerle olacak, yaşamımız bu muhabbetlerle şekillendi ve muhabbetlerde ki nefesler bizim nefesimize nefes katacak be nefeslerde Nedim ağabey hep olacak.
Devri daim olsun, sırladığımız toprak incitmesin, bu dünyada verdiği mücadele don değiştirdiği dünyada da devam etsin ve mücadelenin mutfağında, gözyaşında, emeğinde hep olup söz ve kararda olmayan bacılarının yanından hiç ayrılmasın…
Aşk ile...

25 Nisan 2015, Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder