"Çocukluk Yıllarımın Eksik Kalan Baba Figürüydü"
Değerli konuklar, kıymetli hocalarım, bugünümüzü sağlayan büyük insanlar öğretmenler, örgüt temsilcisi canlar bizleri bir araya getiren hocam, babam ve ayni zamanda yoldaşım Nedim Şahhüseyinoğlu’na, bu toplantıyı bu mekânda gerçekleştirmemize ön ayak olan Pir Vakfı önceki dönem genel başkanı Mustafa Selmanpakoğlu’na ve İMO’ya teşekkür ederim.
Emel SUNGUR
Değerli konuklar, kıymetli hocalarım, bugünümüzü sağlayan büyük insanlar öğretmenler, örgüt temsilcisi canlar bizleri bir araya getiren hocam, babam ve ayni zamanda yoldaşım Nedim Şahhüseyinoğlu’na, bu toplantıyı bu mekânda gerçekleştirmemize ön ayak olan Pir Vakfı önceki dönem genel başkanı Mustafa Selmanpakoğlu’na ve İMO’ya teşekkür ederim.
Şimdi kısa bir yaşam öyküsü ile yolculuğumu sizlerle paylaşacağım; bir yıl geçti 20 yılın neredeyse her gününü beraber geçirdiğim hocamdan ayrılalı.
Bizler
dünyaya gözlerimizi açarken bu dünyaya yolcu olarak gelmişizdir ve ilk dünyaya
geliş çığlıklarımız belki de ilk isyanımızın işaretidir, hatta çığlığımın uzun
olması nedeni ile küçükken bana “senin isyankarlığın çığlığından belliydi”
derlerdi. Yolcuyuzdur bu binlerce yolun içinde ama ilk tercih ettiğimiz yola
aklımız erince çıkarız. Dünyaya gelmeden önce sizden dilinizi, teninizi,
inancınızı, cinsiyetinizi sormazlar öylece doğarsınız belki bu özelliklerimiz
ilerideki yıllarda sizlerin mağduriyetiniz olarak ortaya çıkar. Ama biraz dünyayı
tanıdığımızda yollarımızı daha net görürüz işte benim ilk gördüğüm yollardan
biri 6 Mayıs’tı ve ortaokul öğrencisi olarak ilk eylemim ilk boykotumdu. O gün
meğer Nedim ağabeyle tanışmışız, o gün biz ve ikinci tanışıklığımız bir siyasi
partinin ayrı illerde yönetim kurulu üyesiyken ortaya çıktı. Demek ki
isyankârlar buluşmuştu ve parti yönetimi biri Anadolu’nun ortasında Ankara’da,
biri de Malatya’da yönetimde olan ikimizi de görevden almıştı. Yani uslu
değildik isyanımız vetoya neden olmuştu ama birbirimizden sadece gazete
sayfalarında haberimiz oldu. Ve en son, en acı, en kalıcı kavuşmamız 2 Temmuz
yangınından sonra oldu. Son ayrılık günümüz 25 Nisan’a kadar süregelen bir
yolculuktu.
Biz
Nedim ağabey ile Alevi Örgütlenmesi tarihinde gönül terazisinde bir denge
olduk. Toplumun diğer mağdur kesimleri ile yürümeyi ilke edindik, bunu örgüte
sunduk, ısrar ettik yalnızlaşma değil bütünleşmenin önünü açtık diye düşünüyorum.
Tekrar 6 Mayıs’a geri dönersek benim için isyan, direnme ve kavga günümün
başlangıç tarihiydi ve o günden bugüne 44 yıl bitti son 20 yılda Nedim ağabeyim
beni eğiterek yoğurdu, hamlıklarımdan uzaklaşmama yardımcı oldu, gönülleri
birlemeyi öğrendik. Ve çok gizli gizli ağladık, az da güldük. Çok oturup
dertleştik, çok paramızı denkleştirdik.
Nedim
ağabey bacılarını çok severdi, kadın komisyonu onun için hem bacı hem de
örgütün direğiydi. Kan bağı ile bacı olan bacılarının yerini birazda bizler
doldurmaya başlamıştık. Bilmem ve hatırlamam ki Nedim ağabey eylemimize
katılmasın, çiçek getirmeden gelsin, bizle afiş taşımasın ve bizi yalnız
bıraksın hiç olmadı böyle bir şey kızardı bizi yalnız bırakanlara çok özel
anılarım vardı ama birini sadece onunla paylaşmıştım PSAKD Genel Merkez
yöneticisi iken bir arabaya bindirilip gece geç saatlere kadar dolaştırılmış
idim, yönetim kurulu toplantısından birlikte çıkmıştık ama bu ayrılınca olmuştu
çok kızmıştı kendine beni yalnız bıraktığı için...
Sivas
davasının ilk mahkemesinde yediğim dayağın çürüklerini sırtımı açıp
gösterdiğimde gözyaşları ile tanışmıştım. Kitaplarından birini yazarken benden
bir şiiri kitap kapağı için önermemi istemişti, ben de Nazım Hikmet’in “bize
türkülerimizi söyletmiyorlar Robson” şiirini önermiştim ama Nedim ağabey bu ya,
inatçıya şiirdeki “Robson” adını” Robinson” yaptı ve bütün uyarılarıma rağmen
asla değiştirmedi.
Bir
sevimli anımız da son yıllarda panellerde geçiyordu zaten son günlerinden 5-6
gün önce Keçiören Eğitim- Sen paneline birlikte gitmiştik, birde unutamadığım
Bilkent paneli vardı “Maraş Katliamı” ile ilgili gençler çağırmıştı birlikte
gitmiştik o yıllar kulakları az duymaya başlamıştı, ben salonun orta yerinde
durup adeta anında çeviri yapıyordum. Duymadığı için gençler soru soruyor Nedim
ağabey “Emel ne soruyor” diyor ben soruyu anlatıyor Nedim ağabey yanıtını
veriyordu. O panelde ikimizde çok yorulmuştuk.
Gezi
eylemlerinin yorulmaz eylemcisiydi yine ayağını sürterek her gün her eylemde
vardı, son yediği biber gazı gözlerini kan çanağına çevirmişti ama vazgeçer mi
inat adam!
Ve
Pir Sultan örgütlenmesinin ilk yılları şubelerin açılması… Tokat şube ilk
şubelerimizdendi ve çok ilgi vardı ama bir de sorun vardı şubeye gençler
gelince dernekten dedeler çıkıyor dernekten, dedeler gelince dernekten gençler
çıkıyordu. Birlikte gittiğimiz çok kalabalık bir toplantıda gençlere döndü
“adımlarınızı küçük atın” dedi, dedelere döndü “adımlarınızı biraz büyültün”
dedi. Tokat şubemiz en güçlü şubemiz olarak yola devam etmektedir. Ayni gün bacılara
seslenmişti beni anlatırken, “Emel bacı evine hırsız gibi giriyor, hırsız gibi
çıkıyor” dedi hangi saat, hangi zaman olursa olsun önemli olan örgütte
hizmettir diyerek anlatmaya devam etti, eşime saygı duyduğunu mutlaka ifade
ederek...
En
çok verdiği örneklerden biride Fakir Baykurt’un “uzağı ve tuzağı görmek”
örneğiydi.
Yıllar
geçti Nedim ağabeye dede diyen örgütte büyüyen çocuklar avukat, eczacı oldular.
Binlerce
anı var anlatılacak, ancak sizin de çok vaktinizi aldım kısacası. Nedim ağabey
sadece ağabeyim değildi çocukluk yıllarımın eksik kalan baba figürüydü,
hocamdı, yoldaşımdı.
Nedim
ağabeyin siyasi duruşu, yaptığı işleri, örgütteki emekleri elbette başkaları
tarafından anlatılacaktır ancak benim gönlümün çok büyük bir bölümünü dolduran
bu çınar ile olan duygu bağlarımı dilimin döndüğünce sizlerle paylaşmak
istedim. Muhabbet her daim bizlerle olacak, yaşamımız bu muhabbetlerle
şekillendi ve muhabbetlerde ki nefesler bizim nefesimize nefes katacak be
nefeslerde Nedim ağabey hep olacak.
Devri
daim olsun, sırladığımız toprak incitmesin, bu dünyada verdiği mücadele don
değiştirdiği dünyada da devam etsin ve mücadelenin mutfağında, gözyaşında,
emeğinde hep olup söz ve kararda olmayan bacılarının yanından hiç ayrılmasın…
Aşk
ile...
25 Nisan 2015, Ankara